Herkesin yüzünde bir mutsuzluk, bir huzursuzluk var. Elimizde ekmeğimiz var, işlerimiz var, sokaklar, fabrikalar, pazar yerleri insan kaynıyor.
Boş duran bir tek kişi yok. Ancak, bütün bu hareketliliğin içinde huzurdan eser yok. Huzurun kaynağı İslam'dadır. Biz ise son otuz yıldır İslam'ı unuttuk. Şükretmeyi bıraktık. Bismillah demeyi, Allah'ı anmayı ihmal ettik. Hâl böyle olunca, şükür de kalmadı. Şükürsüz bir toplumda huzur olur mu? Biz, özümüzü, inancımızı, değerlerimizi kaybettik.
Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "Kim Benim zikrimden yüz çevirirse, onun için sıkıntılı bir hayat vardır." (Tâhâ Suresi, 124. Ayet) Bugün Türkiye'de kimse geriye dönüp bakmıyor. "Dün neredeydik, bugün neredeyiz?" diye düşünmüyor. Herkes şehrin en zengin adamına bakıyor.
Sonra kendine dönüp, "Neden ben böyle değilim?" diye soruyor. İşçi, kendi emeğiyle helal kazanç sağladığına sevinmiyor; aksine başkalarının zenginliğine bakıp içten içe üzülüyor.
Oysa Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Dünya malı konusunda kendinizden aşağıda olanlara bakın, üstün olanlara bakmayın. Bu, Allah'ın üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz için daha uygundur." (Buhari, Rikak, 30; Müslim, Zühd, 9) Bu hadis bize çok net bir ölçü veriyor: Başkalarının zenginliğine bakıp üzülmek yerine, sahip olduklarımız için şükretmeliyiz.
Allah ilmi çalışana, serveti ise dilediğine verir. Zengin olmak her zaman çalışmakla veya istemekle elde edilecek bir şey değildir. Bu ilahi bir takdirdir. Nitekim Kur'an'da şöyle buyuruluyor: "Allah rızkı dilediğine bol verir, dilediğine kısar." (Bakara Suresi, 212. Ayet) Huzur niçin yok? Çünkü kanaat yok, şükür yok, İslam yok. Böyle bir toplumda huzurun olması mümkün mü? Çarşıda pazarda geziyorum, dost ziyaretleri yapıyorum. Herkesin dilinde aynı şey: bir huzursuzluk.
Fakat kimse tam olarak neden huzursuz olduğunu da bilmiyor. Esnaf huzursuz, fabrika sahibi huzursuz, memur huzursuz, işçi huzursuz, öğrenci huzursuz… Kısaca toplumun her kesimi bir bunalım içinde. Sebep açık: Biz İslam'ı hayatımızdan çıkardık. Onun yerine dünyevî hırsları, kıyaslamaları, tatminsizliği koyduk. Ruhlarımız boş kaldı.
Maddî refahımız arttı belki, ama manevî fakirliğimiz büyüdü. Tarih buna şahit: Bir zamanlar ecdadımız, İslam'ı hayatın merkezine almıştı. Sabah namazından sonra işler başlar, helal kazanç peşinde koşulurdu. Esnaf, müşterisine mal satarken "Allah bereket versin" derdi, kandil gecelerinde esnaflar dükkânlarını kapatır, camilere koşardı.
Çarşı-pazarda hak ölçüleriyle alışveriş yapılırdı. Şehirlerde huzur hakimdi, çünkü şükür ve kanaat vardı. Öyleyse çözüm de açıktır: İslam'a dönmek! Şükretmeyi, kanaatkâr olmayı, Allah'ı her an hatırlamayı, helal ve dürüst bir hayat sürmeyi yeniden öğrenmeliyiz. Ancak o zaman kaybettiğimiz huzura kavuşabiliriz. Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurur: "Gerçek zenginlik mal çokluğu değil, gönül zenginliğidir." (Buhari, Rikak, 15; Müslim, Zekât, 120) Unutmayalım: Huzur servette değil, Allah'a teslimiyettedir.
Bugünlük bu kadar : Sözün özü Huzur İslamda Allah'a teslimiyettedir.
Hayırlı Pazarlar Diliyorum